|
|
 |
DEVRİMCİ HAREKETTE DARBE
Devrimci Sol, siyasi arenaya çıktığı günden bu yana defalarca ateş çemberinden geçmiş, bir çok zorlu sınavlardan her defasında yüzünün akıyla çıkmasını bilmiştir. Halkımızın kurtuluş umudu olan Devrimci Sol'u, karşılaştığı engeller, zaman zaman verdiği kayıplar hiçbir zaman mücadelesinden alıkoyamamış, halkımızın kurtuluş savaşı kesintiye uğratılamamıştır.
Atılım yılları düşmanın art arda yediği darbelerle moral üstünlüğünü yitirdiği, Devrimci Sol'un halk kitleleri nezdinde umudun adı olduğu yıllardır.
Dünyada sosyalizm mücadelesinin gerilediği bir süreçte Devrimci Sol, '90'lı yıllarla birlikte, atılım sürecinde düşmana vurulan darbeler, yaratılan değerler ve geleneklerle onurlu bir tarih yazıyordu.
Savaş acımasızdı... Her türlü engele rağmen yükseltilen mücadele düşmanı sarsarken, aynı zamanda değerli önder kadroların ve savaşçıların kaybını da beraberinde getiriyordu. Ve bu çatışmanın daha da şiddetlenerek süreceği açıktı.
Devrimci Sol kararlılıkla ve nice bedeller pahasına dalgalandırdığı sosyalizm bayrağıyla ''Parti'nin Arifesindeyiz'' diyerek partili savaşa hazırlandığı bir süreçte, 13 Eylül 1992'de iç düşmanın ihanetiyle karşılaştı.
İç düşmanın ihaneti, örgüt içinde darbe yapmaktı.
Devrimci Sol'da yaşanan bu darbe ihaneti, kuşkusuz dünyada, ülkemizde ve devrimci hareket içinde yaşanan gelişmelerden bağımsız değildi. Darbenin ortaya çıkış nedenlerini anlayabilmek için o süreçteki genel duruma bir göz atmak gerekir.
'90'lı yıllar dünyada sosyalizmin gerilediği, sosyalist ülke ve örgütlerde inkarcılığın, tasfiyeciliğin ve inançsızlığın güçlendiği yıllar olmuştu. Yıllardır sosyalizm diyenlerin, devrim diyenlerin bu söylemleri bir yana bırakarak emperyalizmin ideolojik etkisi altına girmesi söz konusudur. Ve bu yıllar boyunca bir çok ''Sosyalist'' ülke yıkılmış, bir çok ''M-L'' örgüt yılgınlaşarak emperyalizme teslim olmaya başlamıştır. Emperyalizm bu süreci hızlandırmak için ''Yeni Dünya Düzeni'' adı altında bir yandan baskı ve terörünü arttırıyor, bir yandan da ideolojik, politik, kültürel ve psikolojik saldırılarla teslim almaya çalışıyordu.
Emperyalizmin politikaları sonucunda bir çok ''M-L'' örgüt ya örgütsel varlıklarına son vermiş ya da icazet ve barış dilenmeye başlamıştı. Bir kısmı ise barış dilenmese de, emperyalizmin ideolojik bombardımanından kurtulamayıp, devrimci çizgi ve ilkelerinin ağır tahribata uğraması sonucu pragmatizmi kendilerine bayrak edinmeye başlamışlardı. Özünde birbirlerinden hiçbir farkları yoktu. Bir de emperyalizmin bombardımanına rağmen direnen ve sosyalizm bayrağını düşürmeyen ülke ve örgütler vardı. Emperyalizm ideolojik, psikolojik, kültürel ve askeri baskılarıyla teslim alamadığı bu örgütleri en azından kaos yaratıp, bölüp parçalayarak güçten düşürmek için her yolu denemeye başladı.
Devrimci Sol ideolojik sağlamlık ve netliği sayesinde böylesi zorlu bir süreçte sağa sola sapmadan emperyalizme ve oligarşiye karşı mücadelesini sürdürmüştür. Emperyalizm, bu süreçte her şeye rağmen savaşmaya devam eden M-L örgüt ve ulusal kurtuluş savaşı yürüten hareketleri hedef seçmiş ve tüm gücüyle bu hareketleri engellemeye, teslim almaya çalışmıştır. Fiziki olarak yok etmeyi amaçlayan katliam vb. yöntemlerin yanı sıra ideolojik-psikolojik saldırıları ve propaganda faaliyetleri ile halk kitlelerini ve devrimci yapılar içerisindeki küçük-burjuva zayıf unsurları etkisi altına almaya çalışmıştır. Etki alanı içerisine giren bu küçük burjuva unsurlar aracılığıyla devrimci örgütler içerisinde bölme-parçalanma ve kaos ortamı yaratmayı hedeflemiştir.
Devrimci Sol'da yaşanan darbe olayı da özünde emperyalizmin uyguladığı bu politikaların Devrimci Hareket saflarındaki yansımasından başka bir şey değildir. Özellikle 12 Temmuz'dan sonra düşman, merkezi darbelerle Devrimci Sol'u yok edemeyeceğini anlayarak, hareket saflarındaki küçük burjuva unsurlara ulaşmaya yönelip anti-propaganda yürütmüş ve 17 Nisan sonrası yoğunlaştırdığı bu anti-propaganda 13 Eylül ile, Devrimci Sol içindeki küçük-burjuva unsurlara ulaşmıştı. '89 tartışmaları sürecinde yüzünü gösteren iç düşman başarıya ulaşamayacağını anlayıp sinmesinin ardından 13 Eylül 1992'de uygun koşulları yakaladığını umarak tekrar başını gösterdi.
12 Temmuz ve 16-17 Nisan, Devrimci Sol'un peş peşe aldığı iki büyük darbedir. Ve büyük kayıplar vermiştir. Buna rağmen, Devrimci Sol her iki operasyondan sonra da, çıkardığı derslerle hızla kendini toparlayarak yaralarını sarmasını bilmiştir. Düşman, 12 Temmuz'dan sonra Devrimci Sol'un bu özelliğini görmüş ve fiziki darbelerin, katliam vb. politikaların yanı sıra psikolojik-ideolojik saldırılarına ağırlık vererek Devrimci Sol içerisindeki zayıf unsurları etkisi altına alıp bölmeye, tasfiye etmeye çalışmıştır.
Düşman, özellikle 12 Temmuz'dan sonra hareketin bazı zaaflarını görmüş, bunların üzerine geliştirdiği politikalarına 16-17 Nisan'dan sonra ise daha ağırlık vermiştir. Düşman aralıksız olarak etkisi altına almaya çalıştığı küçük-burjuva zayıf unsurlara seslenmiş, özellikle de Devrimci Sol'un Önderine yönelik karalama kampanyası sürdürmüştür. Devrimci Sol Önderinin lüks içinde yaşadığı, 16-17 Nisan'da katledilen devrimcileri onun ihbar ettiği vb. iğrenç ve alçakça yalanlarla yürütülüyordu bu kampanya.
Dünyada sağcı rüzgarların estiği bu dönemde ülkemiz sınıflar mücadelesi henüz 12 Eylül'ün yarattığı etkileri üzerinden atabilmiş değildir. Görüntüde bir askeri cunta olmasa da cuntanın kurduğu mekanizme işliyordu. 12 Eylül'le beraber oligarşi geçmişin acısını da göz önünde bulundurarak, örgüt bilincine yönelik yoğun saldırılarda bulunmuş, sol saflarda yoğun bir bireyci, şekilsiz kültür empoze edilerek örgüt fobisi yaratılmıştır. Yenilgi yıllarının tek muhalefet odağı diyebileceğimiz hapishaneler, oligarşinin saldırılarının da merkezi olmuştu. Hapishanelerde yoğunlaşan bu saldırılar sonucu solda dava kaçkınlığı, inkarcılık hakim olgu haline gelirken, genel olarak bu saldırıları nötralize eden Devrimci Hareket saflarında ise küçük-burjuva zaafları, bireyciliği, otorite tanımazlığı geliştirici etkilerde bulunmuştu. Bu açıdan bakıldığında Devrimci Sol içinde yaşanan darbe olayının kökenini bir yanıyla hapishanelerde de aramak yanlış olmayacaktır.
Oligarşi, 15 yıllık siyasi tarihi boyunca Devrimci Sol'u dış darbelerle bitiremeyeceğini görmüştü. 12 Temmuz katliamı sonrasında 12 Temmuz'dan da dersler çıkararak saldırılarını çok yönlü olarak boyutlandırmıştı. Bir yandan katliam ve saldırılarını şiddetlendirirken diğer yandan da Devrimci Sol önderliğine de yönelttiği karalama kampanyasıyla örgüt içinde kaos yaratarak Devrimci Sol'u içten bölmek istiyordu. ''Düşmanın bu saldırılarını ne yazık ki çok boyutlu olarak analiz edip önem vermedik, önlem almadık'' diyor DHKP-C Önderi Dursun Karataş.
Düşmanın çok yönlü saldırılarının boyutlandığı bu dönemdeki durumu DHKP Genel Sekreteri Dursun Karataş şöyle ifade ediyordu:
''Düşmanın bu saldırısı karşısında önderlik kavramı teorik, siyasi ve pratik boyutlarıyla ön plana çıkartılıp, kadrolara ve kitleler nezdinde içselleştirilmesi bir görev olmalıydı. Bu içselleşme iç düşmanların niyetlerini engelleyici bir rol oynayabilirdi. Keza olumsuz unsurlara ve olası hizip ve komplo faaliyetlerine karşı çeşitli teknik önlemler yanında kitle ve kadroların duyarlı kılınması da sağlanabilirdi. Çünkü önderliğin temel dayandığı kadrolar şehit düşmüş, bir anlamda önderliğin çevresi boşalmış, ihtiras duygularını kamçılayıcı bir ortam oluşmuştu denilebilir.
Biz ise, bu tür olumsuzlukları bazen aklımızdan geçirsek de fazla önemsemiyor ve katliamın ortaya çıkardığı boşlukları doldurmak, yeniden örgütlenmek ve savaşı yükseltmek için yoğun bir koşturmaca içerisindeydik. Oysa dış ve iç düşmanlar aynı hedefe vurmada anlaşmış ve ilerliyorlardı. Habersizdik.'' (255)
Katliam sonrası yeni bir toparlanma süreci geçirilmek zorundaydı. Polisin eline geçen bilgiler de göz önünde bulundurularak ilişki ağları değiştirilmeli ve elde olan korunak yeniden örgütlenilmeliydi. Devrimci Sol aynı zamanda direnişin doğurduğu potansiyeli örgütleyerek silahlı savaşı yükseltmeli ve partileşmeliydi. İçinde bulunulan durum hızlı hareket edilmesini gerektiriyordu. Bu sorunlar iç ve dış düşmanın yaratabileceği sorunların görülmesini engelledi.
İşte bu nedenler, Türkiye halklarının devrim yürüyüşünü belli anlamlarda kesintiye, durağanlığa uğratacak büyük bir komplonun ortaya çıkmasını beraberinde getirecekti.
|
|
 |
|
|
|
BİZLER SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLİZ.SADECE DARBE VE TERÖRE KARŞI BİRLEŞEN,HALKIMIZI ÇIKMAZA SOKANLARDAN HESAP SORMAK İSTEYEN-VE SORACAK OLAN- HALK BİRLİĞİYİZ...
BİZİMLE AYNI ADI TAŞIYAN ANCAK MİSYONU TERÖR ÖRGÜTLERİNE HİZMET ETMEK OLAN DİĞERLERİ GİBİ DEĞİLİZ...
ŞU ANDA SİLAHSIZIZ ANCAK BU VATAN UĞRUNA GEREKİRSE ELİMİZE SİLAHTA ALIRIZ TOPTA TÜFEKTE...GEREKİRSE ŞEHİT OLURUZ....ALLAH HEPİMİZE ŞEHİTLİK MAKAMINI NASİP EYLESİN..
DEVRİMCİ ADI ALTINDA ÜLKEYİ KAOSA VE DARBEYE SÜRÜKLEYENLER DEVRİMCİ DEĞİLLERDİR...
GERÇEK DEVRİMCİ YENİLİKÇİDİR..AMA YENİLİĞİNİ KENDİSİ BELİRLER DIŞ KUVVETLERE BENZEMEKTENSE ÖRNEK ALINAN ÜLKE OLMAYI HEDEFLER...BİZLER BU DÜŞÜNCEDEYİZ...DEVRİMCİ OOLDUĞUNU İDDİA EDİP DIŞ KUVVETLERE VE TERÖR ÖRGÜTLERİNE UŞAKLIK,YALAKALIK,YARDIM VE YATAKLIK YAPAN ŞEREFSİZ BİRLİKLERİ:
TÜRKİYE KOMUNİST PARTİSİ
DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ PARTİSİ/CEPHESİ
PKK(KÜRDİSTAN İŞÇİ PARTİSİ)
TÜRKİYE KOMUNİST İŞÇİ PARTİSİ
BİRLEŞİK DEVRİMCİ GÜÇLER PLATFORMU
ANA GERİLLA BİRLİĞİ
ACİLCİLER
ABACILAR
BOLŞEVİK PARTİSİ/KUZEY KÜRDİSTAN
DEVRİM
DEVRİMCİ HALK PARTİSİ
DEVRİMCİ HALKIN BİRLİĞİ
DEVRİMCİ HALKIN YOLU
DEVRİMCİ İŞÇİ PARTİSİ - İNŞA ÖRGÜTÜ
DEVRİMCİ KOMÜNİST PARTİSİ
DEVRİMCİ KURTULUŞ
DEVRİMCİ MÜCADELE
DEVRİMCİ PARTİ GÜÇLERİ
DEVRİMCİ SAVAŞ
DEVRİMCİ SOL
DEVRİMCİ SOSYALİST İŞÇİ HAREKETİ
DEVRİMCİ SOSYALİST İŞÇİ PARTİSİ
DEVRİMCİ YOL
DİRENİŞ HAREKETİ
DÖRDÜNCÜ SOL - İNŞA ÖRGÜTÜ
EMEK PARTİSİ
EMEĞİN PARTİSİ
HALKIN BİRLİĞİ
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
HALKIN KURTULUŞU
HALKIN YOLU
İŞÇİ PARTİSİ
KOMÜNİST PARTİSİ-İNŞA ÖRGÜTÜ
SİLÂHLI PROPAGANDA BİRLİKLERİ
TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİ-CEPHESİ
VE ÖRNEKLERİ ARTIRMAK MÜMKÜN..
AMA ONALRIN MİSYONU İLE VİZYONU ÇOK AYRI...Bİ BİZ HALKIN BİLDİĞİ MİSYONU VAR Kİ BU UYDURMA...Bİ DE KENDİ İÇ MİSYONLARI VAR Kİ VİZYONLARI DA BU YÖNDE...BİZİM İÇ MİSYONUMUZ DA BELLİ DIŞ MİSYONUMUZDA...VİZYONUMUZ DA ORTAKTIR... |
|
|
 |
|
|
|
|