DARBECİLERİN ÖNE SÜRDÜKLERİ İDDİALAR
SUÇLARINI GİZLEYEMİYOR
Evet, darbe gerçekleştirilmiş, Devrimci Sol Önderi tutsak edilmiş, hareketin kasasına, arşivine el konmuş ve Devrimci Sol, Dursun Karataş adına yönetiliyordu. Ancak darbecilerin Dursun Karataş'ı tutsak etmek için getirecekleri elle tutulur somut bir suçlamaları da yoktu, olamazdı da.
Her darbeci, yaptığı darbeye mutlaka bir takım gerekçeler bulmaya çalışır... 12 Mart, 12 Eylül cuntalarında olduğu gibi, nasıl ''artık bu gidişe dur demek zorunluluk oldu... esenlik ve selamet... huzur, güven'' masallarıyla demagoji yapılırsa, Devrimci Sol içindeki darbe yapan çete de kendisine bir takım gerekçeler üretmek zorundaydı.
Ve ideologları emperyalizm ve oligarşinin söylemlerini kullanmaktan çekinmediler...
''Kadroların inisiyatiflerinin geliştirilmesi, ben merkezci yönetim anlayışı, mücadelenin yükseltilmesi, parti olmanın önündeki engellerin kaldırılması, örgütsel boşlukların doldurulması...'' gibi gerekçeler üretildi. Ve darbeciler yaptıkları darbenin temel nedenini ''hareketimizin art arda gelen darbeler, kayıplar karşısında giderek aşılmaz boyutlara ulaşan örgütsel tıkanıklığını yakından bilen, tanık olan bizler, başka hiçbir çarenin kalmadığı koşullarda.. A arkadaşın görevlerine müdahale etmiş bulunuyoruz'' diye açıklıyorlardı.
Belki bu iddialara da cevaplar verilebilirdi. Ki Devrimci Sol Önderi, darbeciler tarafından tutsak edildiği süreçte, darbenin gerçek nedenlerini, darbecilerin kişilik yapılarını, Devrimci Hareketin gelişim sürecini ve karakteristik özelliklerini, yaşanan tüm gelişmeleri çok ayrıntılı ve somut bir biçimde tekrar ortaya koymuş, bununla birlikte darbecilerin iddia diye öne sürdüğü demagojilere de tek tek cevaplar vermiştir. Bunlar ''Kirletmenin Günlüğü'' ve ''Hareketimizde Darbe: Kara Mizah'' yazılarıyla tarihsel belgeler haline getirilmiştir.
Ancak sorun bu değildir. Darbe, ideolojik, politik, ahlaki, kültürel olarak karşı-devrimciliktir. Ve darbeye, darbeciliğe karşı sürdürülen mücadele, emperyalizmin ve oligarşinin bir darbesi olarak, gerçekte düşmana karşı sürdürülen bir siyasal kimlik ve onur mücadelesidir. Bir mücadele yine Devrimci Sol Önderi Dursun Karataş'ın önderliğinde darbeye karşı gerektiğinde esnek, gerektiğinde en radikal biçimlerde tavır alarak, ama kesinlikle uzlaşmayarak ve her koşulda kadrolara ve halka güven temelinde, tam bir devrimci demokrasi yaşatılarak sürdürülmüş ve zaferle sonuçlandırılmıştır.
DARBECİLİK, DEVRİMCİ DEMOKRASİ İLE ALT EDİLİYOR
Darbenin gündeme gelişinden itibaren işletilen devrimci demokrasi ile darbeciler kitlelerden soyutlanmış, üç beş kişi kalmışlar ve başarıya ulaşamamanın verdiği hırçınlıkla etrafa saldırmaya başlamışlardı. İşletilen demokrasi ile darbecilerin tüm iddiaları birer birer pratik içinde çürüdü.
Çözüm için, öncelikle kendilerinin önerisi ve önderliğin onayıyla, çağrılan yetkili kadroların çoğunluğunun kararı, ardından olayın kadrolara açılmasıyla, kadroların darbeye tavır almasına rağmen, darbeciler, hareketin kasa, arşiv vb. olanaklarını ellerinde tutmaya, istihdamlar yapıp hareketin olanaklarını kullanmaya devam ediyorlardı. Ancak hareketi bölme çabaları da sonuçsuz kalıyordu. Bir avuçtular.
Darbenin daha henüz kadrolara yeni açılmaya başlandığı dönemde, 16 Ocak'ta ulaşılan tüm kadroların imzasını taşıyan deklarasyon yayınlanarak önderlik sahiplenilmiş, darbe mahkum edilmişti. Ancak darbecilerin spekülasyonlar ve yalanlarla kimi alanları ve kadroları kendi inisiyatifinde göstermesine karşı tüm alanlar, komiteler hatta kadrolar deklarasyon yayınlayarak gereken cevabı verdi.
Darbecilerin hareketi bölme çabaları devrimci demokrasi ile, darbeciliği kuşatma hareketi ile engellenmiş, darbecilerin çevresinde bir kaç yeraltı kadrosu dışında kimse kalmamıştır. Bu sürecin en önemli yanı ise yaşanan onca canlı tartışmaya karşın sorun düşmana ve oportünizme sızmamıştı...
Bu süreçte darbeciler kendi yazdıkları dökümanlarını Avrupa'da yakalattılar. Nihayet darbeyi düşman duymuş ve burjuva basında Devrimci Sol aleyhine yazılar, saldırılar çıkmaya başlamıştı. Oligarşi yıllardır ektiği güvensizlik tohumlarının meyvesini almıştı. Artık bu ihaneti sürdürerek Devrimci Sol'u parçalamayı hedefleyecekti.
Oligarşinin bu oyunu, ancak darbeciliğe karşı cepheden, açık bir saldırıya geçerek, kadroları eğiterek etkisiz kılınabilirdi. Darbecilik Devrimci Sol'a büyük zarar verse de hareket içinde meşrulaşamamış, ayrılığın meşru zeminini yakalayamamıştı.
Düşmanın tavrı da göz önünde bulundurularak, Devrimci Sol tüm kadrolarıyla, 3 Mart'ta ''1 No'lu Karar''ı yayınladı.
'' 13 Eylül'den günümüze kadar darbeci tasfiyeciler, hemen her aşamada verilen bütün tavizlere rağmen sorunu kadrolar platformunda çözmek için her türlü öneriyi reddetmiş, tasfiyeciliğin-haklılık ve güç bulacağı zemin arayışını ısrarla sürdürmüştür.
Bu nedenle;
1) Önderliğin çözüm önerilerini,
2) Sorunun çözümü için çağrılan ileri kadroların önerilerini,
3) Daha geniş kadrolara yazılı açıp en kısa sürede ( 15 günlük gibi) yazılı cevaplar alarak karar çıkartma biçimindeki kendi önerilerini de reddetmişlerdir.
Çünkü bütün bu zeminlerde mahkum edilmişlerdir.
Gelinen noktada darbeci tasfiyeciler, kadroların çok açık ve net bir şekilde kendilerini mahkum eden kararlarına uymayacaklarını göstermişlerdir. Yaklaşık 6 aydır hareketimizi her yönüyle adeta felç edip işletmeyenler, bunalımı derinleştirmekte hala fayda ummaktadırlar.
Kontrgerillanın da açıkca devreye girdiği ve hareketimizi tasfiye edip, bölüp parçalamaya oynadığı bu aşamada, bunalımın bu şekilde devam etmesine daha fazla izin verip kontrgerillanın amacına hizmet edemeyiz.
Kaldı ki, devrim tarihlerinde görülmeyen bir tarzda tasfiyeciliğe-darbeciliğe karşı devrimci demokrasi örneği sunulmuş ve tasfiyecilik-darbecilik, ideolojik, politik ve ahlaki olarak kadroların kararıyla mahkum edilmiştir. Yine kadrolar önderliğe yeniden güven ve onaylarını sunmuşlardır.
Bugün hareketin iradesi kadroların kararıyla ve onayıyla tartışmasız bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu iradeye dayanarak:
1) Darbeciler ve işbirlikçileri hareketi tasfiye yönündeki tüm çalışmalarını durdurmalı, derhal hareketin iradesine ve adaletine teslim olmalıdırlar.
2) Darbeciler hala ellerinde tutmaya devam ettikleri ve kullandıkları hareketin kasasını, gayrı menkullerini, silah depolarını, arşiv ve bir kısım olanaklarını derhal harekete teslim etmelidirler.
3) Hareket iradesi dışında tüm tartışmalar durdurulmalı ve hiç kimse kendi başına hareket etmemeli, farklı ilişkiler içine girmemelidir.
4) Darbecilerle işbirliği yapanlar, onlara alet olanlar bu yolu terk etmeli, işbirliğine son vermelidir.
5) Hareket iradesi dışında görev yerlerini terk eden tüm kadrolar derhal görev yerlerine dönmelidirler.
6) Bu kararlara uydukları taktirde darbeciler ve onlarla işbirliğinde ısrar edenler hareketin kontrolü altında tutulacak, toplantı gününe kadar güvenlikleri sağlanacak, toplantıda kendilerini ifade etmeleri için gerekli özgür koşullar sağlanacaktır.
7) Örgütümüz bu karar ve talimatlara uymayanlara, her kim olursa olsun, gerekli yaptırımı uygulamaktan çekinmeyecektir. Hareketin çıkarları bunu zorunlu kılmaktadır.
8) Bundan böyle hareketin iradesi ve disiplini dışında harekete zarar veren, düşmanı güçlendiren her davranış suç kabul edilecek ve cezalandırılaracaktır.
HER ŞEY BİRLİĞİMİZ GELECEĞİMİZ VE ZAFERİMİZ İÇİN'' (257)
Karar yayınlandığı dönemde ayrılık netleşmemişti. Olay hala Devrimci Sol'un iç sorunuydu. Tüm ayrılık girişimlerini durdurmak, soruna çözüm getirmek için Devrimci Sol tarafından örgütlenecek bir toplantı için, darbe şeflerinden Erdoğan Eliuygun, Gürcan Özgür, Bedri Yağan, Mehmet Kılıç, A. Şener Yıldırım, İbrahim Bingöl ve Ali Kırlangıç'a davetiye gönderildi.
''Hareketimizin çeşitli sorunlarının, darbe ve darbecilerin iddialarının tartışılması için örgütümüzce düzenlenecek toplantıya çağrılısınız. Toplantı en kısa sürede ve uygun yerde yapılacaktır. Toplantıya bölge ve alan sorumluları, komiteleri çerçevesindeki sorumlulukları olan Devrimci Sol kadroları katılacaktır.
Bu süre içerisinde örgütsel karara uyduğunuz, harekete zarar vermediğiniz sürece, kendinizi ifade edebilmeniz için tüm gerekli koşullar sağlanacaktır.
Bu çağrı 3 Mart 1993 tarihli 1 No'lu Karar'la birlikte geçerlidir.
Bilgilerinize.
3 Mart 1993
Devrimci Sol'' (258)
Darbeciler bu çağrıya da cevap vermeyecekler ve giderek intihara sürükleneceklerdi. Düşmanı fazla sevindirmemek, hareketi en az zararla kurtarmak ve darbecileri dramatik sondan kurtarma girişimlerini darbeciler bir kez daha ellerinin tersiyle itmişlerdi... Bu süreçte ülkede bulunan Erdoğan Eliuygun bu avantajını kullanarak darbecilerin inisiyatifini ele geçirmek istiyordu. Bedri Yağan'ın da belirttiği gibi Erdoğan Eliuygun'un düşüncesi; ''DK'nın işi bitti, sıra Bedri'de'' idi. Erdoğan haininin bir isyan hareketi örgütleyebilecek gücü ve yeteneği yoktu. Ancak isyan hareketi içinde sivrilerek hareketi ele geçirme fırsatı kollarken darbeci şeflerle de çatışmak zorundaydı... Gelinen aşamada darbeciler ya Erdoğan haininin etkisiz hale getirilmesini sağlayacaklardı. Kavga kaçkını darbeci şeflerden hiç biri bu görevi üstlenmek istemiyordu. Bedri'yi seçtiler...
Bedri, diğer darbeciler tarafından adeta ite kaka gönderildi ülkeye. İhtiras ile hareket eden ve darbe şefliğini başkalarına kaptıracağı psikolojisine kapılan Bedri, 6 Mart '93'te ülkeye girdiği gün, oligarşi tarafından bulunarak katledildi. Bu operasyonda darbeci şeflerden Bedri Yağan, Gürcan Özgür ve yanlarında sürükledikleri diğer darbeciler Menekşe Meral, Rıfat ve Asiye Kasap öldü. Yine bu operasyonda darbecilerin devrimci hareketten gasp ettikleri çok sayıda silah yakalandı. Ayrıca darbeci çete şeflerinin, aldatarak kendi hesapları için Ortadoğu'dan hiçbir hazırlık yapılmadan getirdikleri pek çok SDB savaşçısı da tutsak düştü.
Darbeciler yalnızca kendilerini değil, kendileriyle birlikte bir çok insanı da intihara sürüklüyorlardı. Devrimci hareketin kurumlaşmaları, kitle ilişkileri de bu operasyonda açığa çıkıyor, devrimci hareketin savaşçıları ve ilişkileri de zarar görüyordu. Ve daha da önemlisi oligarşinin bu operasyonlarla darbecilere vermiş olduğu mesajdı; onlara artık konuşamayacak bir ''önder'' armağan eden oligarşi, yolunuza devam edin demek istiyordu. Devrimci Sol, o günün koşulları gereği, düşmanın oyununu bozmak ve darbecilere yaşanılanların halen bir iç sorun olarak görüldüğü mesajını vermek için 6 Mart'ta katledilenleri Devrimci Sol şehidi olarak ilan etti. Bir tek darbecinin bile katılmadığı cenaze, Devrimci Sol geleneklerine uygun olarak kaldırıldı. Devrimci hareketi tasfiye etmek için ne yapacaklarını bilmez hale gelen, gözleri hiçbir şey görmeyen darbeciler Devrimci Sol Önderliğinin bu mesajını anlayamadılar.
Yine bu doğrultuda Devrimci Sol 6 Mart operasyonuna misilleme olarak 18 Mart 1993 günü Bayrampaşa'da Çevik Kuvvet otobüsünü lav silahıyla tahrip etti. Eylemle ilgili yayınlanan bildiride Devrimci Sol şunları söylüyordu;
''Örgütümüz devrim yürüyüşüne devam edecektir!
6 Mart katliamının sorumlusu, oligarşi ve darbecilerdir. Osmanlı geleneğinin mirasçısı olan oligarşi, kendi düzenine karşı olan herkese düşmandır. Kan akıtmaya doymaz. Bunun için de devrimcileri katlederek yok etmeyi politika edinmiştir. Onlarla anladıkları dilden savaşmayı sürdüreceğiz.
Oligarşiyi, savaşımızı, örgütümüzü yeterince bilmeyenler, tanımayanlar, oligarşiyle savaşmayı oyun zannedenler, kendi fırtınalı ruh hallerinin, hiziplerin, iç çekişmelerinin, ihtiras kavgalarının sonucu olarak katliam ortamını hazırlamış, hareketimize maddi manevi büyük zararlar vermiştir, vermeye de devam etmekdedirler. Bunların hesabı sorulacak.
Savaşımız Sürecek
18.3.1993 günü saat 17.45'te Bayrampaşa Metro İstasyonu yakınında E-6 yolu üzerinde hareket halinde olan 30 kişilik Çevik Kuvvet minibüsü lav silahı ile tahrip edilip, taranarak bir çok polis cezalandırılmıştır. Eylemi Topkapı Bölge Komutanlığımıza bağlı Buluthan Kangalgil birliği gerçekleştirmiştir.'' (259) deniyordu.
Ancak darbeciler oligarşinin politikaları doğrultusunda ilerlemeye devam ediyordu. Oligarşinin propagandası ve istemiyle giderek kontrgerilla misyonu yüklenmeye başlayan darbeciler, Bedri'yi önder ilan ettiler. Gelinen aşamada Bedri Yağan ve Gürcan Özgür, her yanından pislik akan, ırz düşmanı, ahlak düşkünü darbeci kontranın sembolü olmuşlardı. Ve bu nedenle Devrimci Sol şehidi olamazlardı. Menekşe Meral, Rıfat ve Asiye Kasap ise darbeciler tarafından kandırılmışlardı ama darbeci ilişki ağı içinde olduklarından onlar da Devrimci Sol şehidi olamazdı.
|